Ekonominin içerisinde İNSAN vardır. İnsanların ise alışkanlıkları.
İstediğiniz kuramı okuyun, bilimsel doğruları ezberleyin uygulamada toplum sosyolojisini ve psikolojisini bilmeden hareket ediyorsanız o kuram yüzünden duvara çarparsınız. Elbette ki sizin yaşayacağınız aksi sonuçlar, bilimsel kuramın yanlış olduğunu göstermez.
Kimya deneylerinde bile doğrular 1 atmosfer basınç ve 25 derecelik sıcaklık ortamı diye altı çizilerek anlatılır. Evinizin mutfağında o deneyi yaparak yanlış sonuç almanız doğru bir olguyu, yanlış olarak ispatlamış olmanız anlamına da gelmez.
Üniversite sıralarındayız ve hocalarımız daha aktif, özgüveni yüksek insanlar olarak mezun olmamız için kendi alanında ün yapmış tanınmış simaları derslerimize davet ediyorlar ve onlarla soru cevap şeklinde konuşuyoruz.
O dönem Ege Bölgesi Sanayi odası başkanı Ersin Faralyalı dersimize iştirak etti. Daha sonra Enerji Bakanı da olan bu beyefendi insanla Özal dönemi uygulamaları hakkında genel politikaları konuşuyoruz.
Ders süresi içerisinde kendisinin önemli bulduğu 2 konu üzerinde uzun uzun övgü sözcükleri sarf etti ve neden desteklenmesi gerektiğini anlatarak, bizleri buna inanmaya, savunmaya davet etti;
1- Her horoz kendi küllüğünde öter diyen atalarımızı rehber aldık ve İthalatı serbest bırakacağız. Ünlü markalar önce bizim pazarımıza gelecekler ve biz onlarla burada rekabet ederek çok şey öğrenip, kendi ürünlerimizi dış pazarlarda daha rahat satacağız.
2- Küçük esnafı daha büyük organizasyonlar oluşturması için teşvik edeceğiz. Küçükler için vergileri arttırıp, büyüklere önemli kolaylıklar sağlayacağız, hibeler ve destekler vereceğiz. Büyüklerin evrak düzeni mecburiyeti Devletin kolay vergi toplamasını ve denetlemesini de beraberinde getirecek.
Sınıf dinlemeyi bitirdikten sonra sorulara geçildi. El kaldıran yok. Ben kaldırdım ve bu 2 konu için şunları söyledim;
1- Elimdeki gazete kupüründe gelir dağılımı rakamları ve yerli ürün ile ithal ürünler arasındaki fiyat kıyaslamaları var. Buradan anlaşılacağı üzere halkın büyük bir kesimi yoksul ve geçim sıkıntısı içerisinde. Bahsettiğiniz yerli marka ürünün fiyatının yurt dışı markalı ürüne göre yarı fiyatta olmasına rağmen tüketiminde zorlanıyor. Daha ucuz fiyatlı ikame ürün beklentisi içerisinde olan bir pazarda bu kadar yüksek fiyatlı bir ürünün nesi ile nasıl bir rekabet içerisinde olacaksınız? Olmayan bir rekabetten biz ne öğreneceğiz? Bu uygulama yurt dışından onlarca valizle dönen varlıklı bireyleri valiz taşımaktan kurtaracak ve başka da bir işe yaramayacaktır. Aksine ithalata dayalı döviz rezervlerimize zarar verecektir.
2- Bizler toplum olarak rekabeti düşmanlık ve kavga aracı olarak görürüz. Aynı sokakta aynı işin yapan 2 esnaf arasında her zaman husumet vardır. Başka kültürler aynı sokağı aynı tür ticari dükkanlarla doldurmak sureti ile sokağı o iş konusunda marka yaparak kalkınırlar. Bizim bu konudaki alışkanlıklarımızı nasıl değiştireceksiniz? Üstelik 2 kişiden değil, en az 20 esnaftan bahsediyorsunuz. Diyelim ki bu aşamayı başardınız, eşit ortaklı hissedar oldular. Yönetim kurulu seçimleri, genel müdürün belirlenmesi gibi konularda çıkacak tartışmaları ve kavgaları da geçtiniz, asıl sorun genel müdürün sekreterinde çıkacak dedim. Sınıf ve Ersin bey epeyce güldüler ve size alışkanlıklar konusunda somut bir örnek vermek istiyorum diyerek devam ettim. 70 li yıllarda ABD Merkez Bankası bütün 2 dolar basmış, piyasaya sürmüş ancak Halkın günlük para kullanım alışkanlığı 1 dolar ve altı olduğu için, 2 doların üzerini verirken sıkıntılar yaşanmaya başlamış. İnsanlar kendilerine 2 dolar verildiğinde almayınca hepsi toplanmış ve hazineye geri dönmüş. Oysaki bizim şu an tedavülde olan paramızın 10 katı para basılsa almak için sıraya girecek insan çok, çünkü havasını atmaya bile değecektir. Bu durumda bu politikalarda ısrar ederseniz, küçük esnafı batıracaksınız ve vergi kayıplarına yol açmakla kalmayıp, istihdam sorunu da yaratacaksınız.
Dinledi, önündeki kayıt cihazına kaydetti ve gitti.
6 ay sonra arkadaşlarım Cumhuriyet gazetesinin 1984 yılı tarihli ekonomi sayfasını getirdiler. Ersin beyle tam sayfa bir röportaj ve 8 sütuna manşet başlık “Bu politikalar da ısrar edilirse küçük esnaf batacak”. Röportajın tamamı derste benim söylediklerim. Bu çıkışından sonra MV seçildi, bakan yapıldı ve o politikalara bir daha laf söylemedi. O makam mevki kazandı ama ülke büyük yaralar aldı.
O dönemler de aslen Türk vatandaşı olup, ABD ve İngiltere de ekonomik faaliyetler içerisinde olan genç insanlar getirilmişti. Özal’ın prensleri olarak bilinen bu kişiler Şikago’nun çocukları gibi davrandılar. Onların doğru bildiklerini halkımız kalbura çevirdi, kendi menfaatleri için kullandı ve bütün politikalar rant ekseninde dönmeye başladı.
Batan, iflas eden esnaf aslında niye battığını asla bilemedi. Sonuçları genel ekonomiye ve kendi başarısızlığına bağladı. Devletin verdiği büyük zararların hesabını soran da olmadı. Çeki karşılıksız çıkan gitti ceza evine, borcunu namus zanneden intihar etti. Kimisi de 50 yıllık birikimini sıfırladı evine çekildi. Şimdi yeniden aynı manzaraları yaşıyoruz. Sahnede yine devlet var. Çok büyük boyutta yapılan zamların yarattığı maliyetlerin altından kalkamayan bir esnaf ve o esnaftan alış veriş yapacak takati kalmayan bir halk. Kıssadan hisse diyorum ki;
Devleti kuran bizleriz, yöneticileri seçenler de bizleriz. Ne var ki onları kutsayan, yediğimiz dayağa, uğradığımız zararlara da susan bizleriz. Varlığımızı daha ne kadar çaresizlik içerisinde kabulleneceğiz ve bu bitmeyen senfoniyi ne zaman sonlandıracağız o da belli değil.
Aradan tam 40 yıl geçmiş ve bir arpa boyu yol alamamışız. Ne seçimlerimiz doğru ne de seçtiklerimiz bilgili ve samimi. Beceriksizliklerini anladıkları anda kendilerini düşünüp, bizi umursamayan insanlar haline dönüşüyorlar. Makam, büyük para, şatafat, ihtişam içerisinde onların dünyası ile bizim dünyamız aynı dünya içerisinde ayrılıyor.
Kaybedeceklerini anladıkları zaman da kendilerini yeniden o makamlara taşıyacak örgütler, cemaatler, dernekler, oluşumlar (artık adına ne derseniz) kurarak etrafımızı yalan çemberleri ile çeviriyorlar.
Devleti rant kapısı, iş kapısı, ayrıcalık kapısı olarak görmekten top yekûn vaz geçmediğimiz sürece doğru seçimler yapamayız.
Başka toplumların alışkanlıklarını örnek alarak, doğru budur şeklindeki ekonomik çözüm dayatmaları ile de yürüyemeyiz.
Biz kendi doğrularımızı bileceğiz, devlet de bizim doğrularımız bilecek.
40 yıl sonra yeniden batan ESNAF, daha ne kadar batırılacağının hesabını sormadan seçimlerini neden bu kadar yanlış yaptığının hesabını öncelikle kendisine sorarak başlamalı işe.
Comments