Yıl 1987
Ülkemizin en büyük holdinglerinden birisinde işe başladım. Yapmam gereken iş; genel satış portföyüne müşterilerimizin ihtiyacı olan malzeme guruplarını eklemek ve ciro ile karlılığa katkı sağlamak.
Deli gibi araştırmalar yapıyorum.
Bu ürün araştırmalarımdan birisi için aynı Holdingin yeni kurduğu dış ticaret şirketindeki ilgili ürün departmanına gittim. Amacım Kereste ticareti, fiyatlandırması, karlılığı ve sürekliliği hakkında genel bilgiler almak ve uygun satın alma sözleşmeleri yapmaktı.
Departmanın başında konusuna hâkim ve aynı yaşlarda olduğumuz, üstelik İstanbul gibi devasa bir şehirde 200 metre mesafede ikamet ettiğimiz bir genç vardı. Bu genç adamla aylar içerisinde ailece görüşecek kadar çok iyi arkadaş olduk ama ben kereste satmamızın uygun olmayacağına çoktan karar vermiştim. Özellikli ve hileleri son derece bol olan bir işti.
Sanıyorum ailece görüşmeye başladığımız günden 6 ay sonra bize oturmaya geldiler.
Ben Amerika’ya gidiyorum, işten ayrıldım. Hem Allahaısmarladık demek hem de ayrıldığımı haber vermek için uğradık dedi.
Oraya iş için gitmiyordu. Sadece adını söylemediği kişiler tarafından davet edilmişti ve dönüşünde aynı işe geri dönemeyeceği gibi ne iş yapacağını da bilmiyordu.
Muhteşem bir ücret ve çok güzel bir düzeni varken böylesine belirsizlikler içinde riskler almış olmasına çok şaşırmıştım.
Gitti…
3 ay sonra döndüğü için bu sefer de ben eşimle hoş geldin ziyaretine gittim.
Masanın üzerine 2 tane kalın Bond çanta getirdi.
Birisi tamamen uçak bileti doluydu, Amerika’da ayak basmadık yer bırakmamıştı. Biletlerin parası ile oturduğumuz nezih semtte en az 3 daire alabilirdi. Hiç birisi için kendi cebinden para harcamamıştı.
Diğer çanta ise ağzına kadar kartvizit doluydu. Yeryüzünün ne kadar büyük, değerli firmalarının yönetim kurulları, CEO ları ve departman müdürleri varsa hepsi çantanın içindeydi.
Benim sorduğum meraklı sorularımın hiç birisine yanıt vermedi. Sürekli geçiştirdi, unutturmaya çalıştı. Amerika’dan bakınca Türkiye komünist bir ülke olarak görünüyor, Devletin sahip olduğu çok fazla işletme ve banka var diye bir tartışma açtı.
Aslen Devlet memuru olup, Meclis adına devletin tüm işletmelerinin denetimini yapan eşimle sıkı bir tartışmaya giriştikleri için o basit sorularımın hepsi havada kaldı.
Gelişinden sonra ilerleyen ay ve yıllar içerisinde onun yaptığı işlere ilişkin iş yapma listesi şöyle oldu:
Kısa süre sonra inanılmaz büyük bir kereste ticarethanesi açtı. Sermaye yetmeyecek kadar büyük bir iş için ortaklarım var, küçük hissedarım dedi ve geçiştirdi. Uzmanlık alanı olan bu işte çok başarılı olacağını düşünüyordum, yanılmışım. İşi tasfiye etti bıraktı.
1 ay sonra beni bir fabrikaya davet etti. Evime yakın.
Yüzlerce çalışanın olduğu bir tekstil atölyesi. Makineler tıkır tıkır işliyor, bir yandan kamyonlarla kumaşlar geliyor, diğer yandan kolilerle bitmiş ürünler başka kamyonlara yükleniyordu. Arkadaşım artık ABD ye iç çamaşırı satıyordu. İhracat bağlantıları kendim için düşünemeyeceğim boyutlardaydı.
Bu işler de çok uzun sürmedi. Onu da kapattı.
Peki şimdi ne yapıyorsun diye sordum.
Milyar dolarlık bir sözleşmeyi önüme koydu ve dedi ki;
Bu ABD’li firma Azerbaycan’a bu malları bu bedelle satmış, bana %0,2 karşılığında danışmanlık verdi. Aynı köken ve aynı dilde olduğumuz için sorun çıkarsa ben devreye gireceğim. Ya çıkmazsa? Nitekim çıkmadı ve parasını aldı. Her şey yasal, her şey tıkırında.
Sonra yine ülkemizin en büyük holdinglerinden bir gıda firması ile ortaklık anlaşması yaparak Moskova’ya şube açtı, depo kurdu.
Sanıyorum 1 yıl kadar yaptı o işi ve benimle bağlantısı koptu.
Aradan geçen 4 yıldan sonra Piyade okulundan sevdiğim bir arkadaşım Şükrü ile buluştum. Aynı firmada (Arkadaşımın Moskova’da ortaklık yaptığı) genel müdür yardımcısı olmuş. Şükrü kardeşime bu işten bahsedip, firma içerisinde bir sorgular mısın? Bu arkadaşıma ne oldu? Nereye gitti? İz var mı? Dedim.
Yaklaşık 20 gün sonra Şükrü beni aradı
Sen bu adamı nereden tanıyorsun? Adını bile telaffuz ettiğim için patron neredeyse beni kapı önüne koyuyordu dedi, beni bile dinlemeden telefonu yüzüme kapattı.
Olaylar artık iyice esrarengiz bir hal almış, bütün gizemi ile beni sarmıştı. Gerçekten ne olmuştu?
Kendimi işlerimin, projelerimin, hayallerimin ırmağına salmış, akıp giden zaman içerisinde sürekli bir çalışma dönemi içerisine girmiştim. Her şeyi unuttuğum, bu sorulardan uzaklaştığım günlerin üzerinden yaklaşık 2 yıl geçmişti.
Cep telefonumun ekranında ABD kodu ile bir numara tarafından arandığımı gördüm, açtım.
Bildiniz. Kayıp arkadaşım ABD’den arıyordu. Bizim tilki kürkçü dükkanındaydı.
Aileyi toplayıp gitmiş, yerleşmiş ve İşletme mezunu olmasına rağmen Mühendislik okumaya başlamış hatta diplomasını bile almıştı.
Üniversiteyi bitirdikten sonra, ABD’nin en büyük proje şirketi (devlete ait) işe başladı. Proje mühendisi olarak bu şirketin Afrika, Afganistan gibi karışık tüm ülkelerinde çalıştı. 2020 yılında Afganistan’daki işi bitirip döndü ve şimdi Washington’da oldukça büyük bir kamu projesinin başında.
Bu münferit hikâyeyi sizlere anlatırken esas olarak neler öğrendiğimi yeniden gözden geçirdim;
Amerika her yıl ülkemizde yetenek avcılığı yaparak çok sayıda insanı (Ticaret dahil, etkili olabilecek her meslekte) davet ediyor, bu davetlerde beyin olarak kendisine hizmet edebilecekleri ayıklıyor ve tekrar ülkemize gönderiyor. Herkes kendi yetenekleri ilgi alanında işler yaparken verdiği desteklerle onları adım adım büyütüyor. Verilen görevi başarı ile tamamlayanlar arasında korunup, kollanması gerekenleri kendi ülkesi içerisine alarak refah içerisinde bir ömür geçirmesi için gereken neyse yapıyordu ABD.
Kimisi yazar, kimisi gazeteci, kimisi siyasetçi, iş adamı vs olarak karşımıza çıkıyor. Herkesin başarılı olmasını, kendi alanında yükselmesini elbette ki beklemiyorlar. İstenilen etkinlik ve kademelere gelinmesinin uzun yıllar alacağını da biliyor. Etkili silahlarını ülkemizde yaşatarak korurken, gizli işler yapmış olanları da yanına alarak koruyor. Uzun yıllar içerisinde yaptırdığı işler ise yükselişi ve ekonomik yaşamı kamufle edecek hikayeler oluşturduğundan ayıklanamıyor.
Bu gerçek öykünün ip uçlarından yararlanarak, şimdi siz tekrar tekrar her guruptan insanın yaptıklarına bakın ve aslında neye, kime hizmet ettiklerini bir kere daha sorgulayın.
İçinde yaşadığımız bu günlerde yaşanan ani dönüşleri, ağzımızı açık bırakan farklı söylemleri, beklemediğimiz destek çıkışlarını daha dikkatli inceleyin.
En az 70 yıldır devam eden bu uygulamanın içimizde kaç kişi oluşturduğunu ve hangi görevlere yerleştirildiğini, neden isteklerimizi yapacak güçlerin aniden yok olup başımıza balyoz olduğunu daha farklı bir pencereden bakarak anlamaya çalışın.
Her güzele sarılmanın ve sonra da yanılmanın maliyeti ülkeyi elimizden kaydırdı. Kurtarıcı diye baktıklarınızın aslında sizin cellatlarınız olacağını düşünerek temkinli hareket edin.
Ve en önemlisi;
Gerçekten iyi olan insanları bu tuzak kurucuların sözlerine inanarak harcamayın.
Birkaç inandırıcı hikâye ile bu güzelim ülkenin hikâye olmasına müsaade etmeyin.
Arkadaşımla içinde yaşadığımız gizemi ve sırları konuşmadan arkadaşlığımız devam ediyor….
Onun bu ülkeye bahsettiğim manada zararı olmadı. Ne olduysa Rusya’da oldu…
Asıl soru şu:
Kandıramadıklarına ne oluyor?
Onlar; 1915 de Çanakkale’de destan yazarak başlayan, Cumhuriyeti kuran, aklın, bilimin ve insanlığın ışığında yetişmiş jön Türklerin temsilcisi, devamı olduğu ve Emperyalizmin suratına yumruk vurduğu için intikam havuzunda sürekli olarak öğütülmeye, eritilmeye ve yok edilmeye çalışılıyorlar.
Cumhuriyet tarihimizin 50 li yıllarından başlayan ve bu günlere uzanan yıllarına dönüp bir daha bakın;
Üniversitelerinden atılan akademisyenler, faili meçhul cinayetler eliyle susturulmuş insanlarımız, işkenceden, uzun yıllar zindanlarda hayatı felç edilmiş olanlar ve kurtuluşu kaçarak, göçerek kabul edenler. Binlerce var.
Emperyalist ülkelerin bizim yetişmiş, akıllı insanlarımızla savaşı bitmedi.
Ya içimizdeki maşaları ile ya da devlet destekli uygulamaları (Örn: Darbeler) ile bu savaşa devam ediyorlar.
Sakın bir de siz vurmayın dostlar. Bu kirli savaşı görüp onların yanında olmayı ve aynı cephede savaşmayı sakın ihmal etmeyin.
Comments