Hepiniz gibiyim, benim de kafam çok karışık;
Sanki; susun, teslim olun, razı olun biz kafamıza göre yönetelim yaşayalım türünden bir talebin dikte edildiği garip bir türbülansın içine atıldık.
20 yılını doldurmak üzere olan yönetimi alıyorum, masaya boylu boyunca yatırıyorum.
Diğer taraftan olumlu konuşanlar ile olumsuz konuşanları topluyorum ve üzerine gerçek bilgilerden elde edilmiş bir sos döküyorum.
Önümde mavi kürem yok, gök yüzünden gelen sesler duymuyorum. Her bilgi ışığında sorguluyor ve yeniden yorumluyorum.
Başlangıçta biraz duble yol yaptık, üreticiyi çeşitli hibe ve desteklerle memnun ettik, fakir ve çaresiz kesimlere bolca sosyal yardım dağıttık. Para vardı, sıcaktı ve kapımızda sıraya girmişti. Kimisi parası ile para kazanmaya gelmiş, kimisi de aklama peşindeydi. Hiç birisi bir tane olsun yeni bir şey yapmadı. Bazıları eski ve güçlü markaları aldı ya da ortak oldu. Bazıları keyif çattı. En sonunda gri listeye bizi aldılar ve beklentilerimize kocaman bir nokta koydular.
Gelenler azalınca yüksek kazanç elde etmek isteyenlere yeşil ışık yaktık. Proje karşılığı devlet garantileri ile projeler yarattık. Hava alanı, köprü, şehir hastanesi derken 1 liralık işi 10 liraya vermekten çekinmedik. Eksik hizmetin devlet garantisinden, teminatından ülkenin enflasyon farkına kadar ne varsa verdik. Yetmez dediler, onların mahkemelerini bile tanıdık.
Ek olarak ne varsa sattık, yetmedi toprağa diktik gözümüzü, yetmedi vatandaşlık formülü bulduk.
Her yıl 1 dolar gelir elde ederken çıkışlar 2-3-4… 10 olunca tüpsüz daldık Merkez Bankasına. Yedek akçeyi yedik, dişimizin kovuğuna bile yetmeyince tüm rezervine karşı savaş açtık. O da gitti sessizce. Sonra dönüp borçlan dedik. Swap mıdır, sewap mıdır nedir, bir tür borçla kasayı dolu gösterip, ithalatı yürütülebilir seviyede tutmaya çalıştık.
Hiç beklemediğimiz pandemi 2 yıldır beklediğimiz en az 100 milyar dolarlık turizm gelirini de sıfırlayınca donduk kaldık.
Dolarla dolap beygiri gibi oynadık, istediğimiz gibi indirip çıkartırken iç piyasada bile bulunmaz hale getirdik. Fermuar modeli uydurduk. Dünyada ilk ve tek. İndir-çek, indirirken iflas edenleri düşünme doldurduğun kasalarda selfie çek şeklinde bir model.
Tek çare içeriden topladığımız vergiler ve zamlar. Son aşamada artık bu çareyi kullanmaya başladık. Hiç acımadan, hiç düşünmeden vuruyoruz fiyatları. Çocuklar yatağa aç girmiş, süt içememişler, elektrik kesikmiş, kışın soğuğu bastırmış falan hiç bir şeyin sonunu düşünmeden dalıyoruz.
Bir yandan çaya atılmış şeker gibi erirken, diğer yandan koltuklarda oturma inadımız sürüyor.
Bütün bunlar İktidarı bitirecek, siyaset sahnesinden silecek iyi güzel de millet de bitecek artık. İnsanların kaybedecek hiçbir şeyi kalmamış, açlık, yoksulluk, işsizlik, kavga, cinnet, intiharlar, icralar, mahkemeler, ceza evleri dahil her sorun tıka basa dolmuş içimize.
Kafam elbette ki çok karışık;
Millet hangi sosyal hareketlenmenin eşiğinde bilmiyorum, yönetemeyen insanların bu durumu görmesine rağmen oturmaya devam etmesini anlamlandıramıyorum. Ne istediklerini, neyi beklediklerini tahmin etmekte zorlanıyorum. Sahi bu filmin devamında ne var? Sonu nereye varacak?
Bütün yaşananlara rağmen, tehditlerin, hakaretlerin ve kapıları kapatılan kurumların devam ettiğini görüyorum. Uyuşturucu gibi tehlikeli alışkanlıklara ek olarak milyonlarca mülteci ile birlikte yaşamaya zorlanmamızı ve hiçbir şey yapılmadan günlerimizi geçirdiğimiz, bu manzarayı anlamakta gerçekten zorlanıyorum.
NASS dedik, ÇİN modeli dedik, yeni bir şeyler deniyoruz dedik. Ne dediysek olmadı. Her söylemin ömrü artık 1 ayı bile bulmuyor. Modellerin yanına eklediğimiz aya sert iniş, elektrikli otomobil ve bulunan yüksek miktarlı gaz rezervlerine de inanan kalmadı maalesef. Yalanı bile tükettik.
Bedenlerden çıkan ruh gibi, toplumun ruhu olan güveni kimsesizler mezarlığına gömdük. Hem içeride hem de dışarıda sıfırladık.
Acının acısına dönmüş bir komedi içerisindeyiz, acının tarifini anlatmaya kelime bulamıyorum ve kafam çok karışık.
Üretimden uzağız, her şeyi ithal ediyoruz ve döviz biterse ne yiyip, içeceğiz diye kafam karışık.
En az 20 yıllık geleceğimizi borçlandırdık. Borç öderken aç kalanları nasıl ikna edeceğiz?
İçimize girmiş farklı kültürleri kendimize mi benzeteceğiz, yoksa biz mi onlara benzeyeceğiz?
İdeolojiye, partilere, tarikatlara göre bölünmüş kamu kurumları arasında bütünlük sağlayabilecek miyiz?
Mevcut sistem yanlış ellere giderse düzeltmek kaç yılımızı alacak?
Orta doğuya dönüyoruz, ellerinin tersi ile itiyorlar. Avrupa’ya tekrar dönüyoruz kusura bakmayın diyorlar. Ruslar bizimle her zaman Rus ruleti oynadılar, mermi son delikte ve devam edersek kafamıza sıkmış olacağız, o nedenle yeniden yanaşmaya cesaretimiz yok. Amerika desen küstü. Afrika ise kendi çaresizliğinde ve bize bakacak hali yok. Komşularımız karışık, bitmeyen bir ateş cenderesinde olmalarına rağmen, döktüğümüz benzinlerin hesabını sormaya hazırlanıyor.
Gerçekten biz bize yeteriz kampanyası yaptık ve biz bize kaldık. Gelen Suriyeliler, Afganlar, Afrikalılar da bize kaldı.
Uzatmadan tekrar söylüyorum. Gerçekten kafam çok karışık.
İçimde beslediğim umutları, başaracağımıza dair inançları ayakta tutmakta zorlanıyorum artık.
Bu sessizlik birlikteliği getirir mi? Yeniden bir güç oluşturur mu? 100 yıl sonra kendi savaşını verecek olan bir milleti tekrar ayağa kaldırır mı bilmiyorum. Ama bu sessizlik bile ürkütüyor beni. Sessizlik derken bireysel olanlardan bahsetmiyorum. Toplum sesinden bahsediyorum. Bireyler korkmuyor, isyan ediyor, söyleniyor, haykırıyor. Bir araya gelirlerse olanlar olacak ve hiç kimse o zaman durduramayacak. Bir araya gelmesinler diye devlet teyakkuz da.
Sakin ve huzurlu yaşamaya kaç günüm var, kafam çok ama çok karışık.
Güldüğünüzü görsem, elinizi uzatsanız, uzattığım eli tuta bilseniz, omuz omuza yürüyebilsek, işte o zaman ölümü bile korkmadan karşılarım ve kafam asla karışık olmaz.
Comentarios