top of page
Yazarın fotoğrafıercansimsektr

KALEMSİZLER BANDOSU

Güncelleme tarihi: 18 Oca 2022



Masamın üzerindeki kalemle göz göze geldik;


-Yazsana dedi.

-Ne yazayım?

-Kötülükten başka, sıkıntıdan başka, çaresizlikten başka bir şey kalmamış. Kimsenin yazılacak iki satırı okuyacak hali de yok. Dedim

- Sen iyi olanı yaz, olması gerekeni. Mesela ahlaksızlığı değil, ahlakı yaz. Hırsızlığı değil, namuslu olmayı yaz. Yalanı değil, doğru söylemeyi yaz diye birçok seçenek sıraladı.

Peki dedim, tartışmayı uzatmak istemedim, aldım kalemi elime.


Ahlakı anlatmaya, ahlakın insanı insan yapan, içi boş bir cisim olmaktan kurtaran, kalıcı hikayeler ile süsleyerek, yarattığı etkileri ve güzellikleri yazmaya karar verdim.

Ne kadar ahlaksız varsa üşüştü başıma, sağdan soldan hikayeler ile, ahlaksızlığın aslında ahlak olduğu savunmaları ile giriştiler konuya.


Ne kadar çok ahlaksız varmış, meğerse. Hepsi kendi ahlaksızlığını normalleştirmek için bir araya gelerek güçlenmişler ve utanmadan kavramları tersine çevirerek kendilerini aklamaya çalışıyorlar. Sıkıştıkça eski tarihlere, masalımsı hikayelere girerek örnekler sunmaya başladılar. Hatta en son iki bin yıl öncesine kadar gittiler.


-Gidin o çok beğendiğiniz, örnek gösterdiğiniz yıllarda yaşayın. Defolun diye bağırdım.


Kaçtılar, yok oldular ve derin bir sessizliğin huzurunu hissettim. Oh be diyerek bir yudum çay alıp rahatladım.


Ahlaksız olana ahlakı anlatmanın zor olduğu bir dönem yaşadığımızın farkına vardım ve konuyu yalan üzerinden yazmaya çevirdim.


Keşke düşünmez olaydım. Ahlaksızlar ordusunun 10 katı üşüştü yazıma.


Ahlaksızlık yolunun ilk basamağıdır yalan. Söyleye söyleye kendinizi inandırıp, yaptığınız her kötülükten kurtulunca el yükseltirsiniz. Son aşamada kendinizi kahraman olarak görecek kadar bir kibir yumağı içerisinde bulur ve etrafınıza eziyet ederek daha çok güç elde etmeye çalışırsınız. O muhteşem güce erişen olursa, ya o güçten faydalanmak ya da gücü ele geçirmek için rol modeli takip ederler ve etrafınızdaki eziyetin boyutları da yükselmeye başlar.


Yazılarımı yazmaya çalıştığım kalem için bile, bunu sana ben aldım diyecek kadar gözleri dönmüş, ev kiranı ben yatırıyorum diyecek kadar kendisine inanmışların yarattığı bunaltıcı kaostan kurtulmaya debelenirken, o yatırdığını söylediğin parayı her ay gelip benden alıyorsun, bu durumda sen mi ödüyorsun ben mi ödüyorum dedim. Kalabalık sustu, yalancıya döndü ve bize de mi yalan söylüyorsun dediler. Aralarındaki çok şiddetli kavga büyüdükçe büyüdü. Söylene söylene birbirlerini kovalarlarken ben yine rahata erdim. Kendi silahları ile vurulmuş bir gurubun bir daha kapımı çalacaklarını zannetmiyorum.


Sonra döndüm, kaleme kızdım;


-Seni kırarım, bir daha dokunmam sana. Hem iyiyi yaz diyorsun hem de kötüleri çağırıyorsun

-Kötüleri ben çağırmadım, o kadar çok sesleri çıkıyor ve o kadar çok yere kulak kabartıyorlar ki, her gün saatlerce her yazıyı didik didik ediyorlar, eskiden yazılınca çökerlerdi, daha sonra basılmadan çökmeye başladılar. Evrim geçirdiler ve düşünceye kadar sirayet ettiler. Korkuyorlar çünkü, kendi imparatorluklarını kurduklarını sanıyorlar. Sayıları da çok değil ama sen yazmaz ve sesini çıkarmazsan korkutarak çoğalacaklar. Ben bu gecenin böyle olacağını düşünmemiştim ama sen de görmüş oldun. Fena mı? Dedi.


Parmaklarımın ucunda dans eden kalemi aldım avucuma, koruma güdüsüyle şefkatli davranarak gülümsedim.


-Sen benim en büyük dostumsun, düşündüklerimi yazıyorsun ve hiçbir zaman şikâyet etmiyorsun. Ömrünü kısaltsam da isyan etmiyorsun. Sağ ol dostum. Dedim.


Bu gece gelenler, KALEMSİZLER BANDOSUNUN askerleriydi. Sadece "Kralım sen çok yaşa" türünden marşlar çalan bu bandonun, aydınlıktan korkan askerleriydi. Kalemin yaratacağı aydınlığın pençesinde yok olup gitmekten korkan, bu korkularla şartlandırılmış beyinlerdi. Tarih onların sonsuz hükümranlıklarına hiç şahit olmasa da tekerrürlerinde cömert olmaktan vaz geçmiyordu. Ve bu tekerrürlerin, susmayı huzur olarak gören toplumlar yüzünden oluştuğu da açıktı.


Sonra aklıma hep takılan sekiz soruyu sesli sordum kaleme;


*Dilimizde kötüyü tanımlayan kaç adet kelime var acaba?

*Kaç adet kötüyü anlatan deyim var?

*Toplam kelime sayımızın yüzde kaçı?

*Dünya dillerinde durum ne? Dildeki kelimeler ile toplumu analiz ede bilir miyiz?

*Bu tür bilimsel çalışma var mı?

*Kötülükler çok olduğu için mi kelimeler türetmişiz?

*Kötülüğü en iyi şekilde anlatmak için mi türetmişiz?

*Yoksa gerçekten kötü olduğumuz için kendimizi tanımlamaya çalışmışız?


Bir çırpıda yüzlerce kötü kelime geçti aklımdan.


Sözlükten silince insanlıktan silinmeyen kelimeler ve ben, asıl çaresizlik buydu işte. Onları öğretmeden, bilmeyen bir nesi yetişmediği sürece geleceği arzu ettiğimiz iyilikler penceresinden bu toplumu görmekte çok zorlanacağız galiba.


Ne kalemlerinizi kırın ne de yazmaktan vaz geçin. Her güzel cümle aslında birbirimize uzanan bir eldir.


95 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


Yazı: Blog2_Post
bottom of page